Her ay düzenlediğimiz, sivil toplumun farklı alanlarından gelen, farklı eylem yöntemlerini deneyimleyen aktivistler, akademisyenler ve hukukçuların tecrübelerini aktaracağı atölyelerde, hem beraber fikir üretmek, hem de haklarımızı savunma yöntemlerini öğrenmek için bir araya geliyoruz.
Bu ayki atölyemizde Şiddetsizlik Merkezi’nden Birsen Atakan ile yaşa dayalı ayırımcılık ve yaş hiyerarşisi üzerine konuştuk ve şiddetsizliğe giden yoldaki arayışımıza devam ettik.
Genç, yaşlı, orta yaşlı… x, y, z kuşakları… kimleri tarifler? Bu kavramların nesnel tanımları var mı, yoksa bunlar toplumsal bir kurgudan mı ibaret?
Günlük hayatımızda çokça kullandığımız “o giderken ben dönüyordum; yaş yetmiş iş bitmiş; aklı bir karış havada; bir ayağı çukurda…” ve buna benzer söylemler zihnimizde bir resim oluşturur. Bu resimde yaşlara dair önyargılar ve inançlar, tıpkı ırkçılık ve cinsiyetçilikte olduğu gibi ayrımcılığı destekler ve yeniden üretir. Önyargılara dayalı beklentiler, kuşaklar arası ilişkinin ve iletişimin de önünde bir engele dönüşür. Yaş ayrımcılığı, bazen yaşlı erkeler iktidarı olarak hayat bulurken bazen yaşlıların toplumda bir yük olarak görülmesi ve dışlanması zulmüne bürünür. Şirketlerde, sivil toplum kuruluşlarında, hastanelerde, metroda, sokakta, iş ararken, evlenirken, hukuki işlemler yaparken ve daha pek çok yerde karşılaşırız “genç-yaşlı” ayrımı ile. Tüm bu ayrımcılık pratikleri ve bu pratiklerle şiddetsiz mücadelenin yöntemleri üzerine konuştuk, tartıştık.